25 Ağustos 2014 Pazartesi

Ülkemizde Kitap Yayınlatma Paradoksu.

Hepimiz kitabımızı yazarken ya da bitirdikten sonra, illa ki Google da "Nasıl kitap yayınlatılır?" tarzı aramalar yaptık. Eğri oturalım doğru konuşalım. 

  Yapmayanlar varsa yazımı okumaya ara verip 5 dakikasını ayırsın ve bu aramayı yapsın. Karşınıza 7 sayfadan fazla sonuç çıkacak. Bir 5 dakikanızı daha ayırın ve çıkan sonuçlar arasında biraz gezinin. Sitelerdeki sanal ya da gerçek kişilerin size sağlayacağı şartları ve sizden neler isteyeceklerine bir bakın.


  Kendine yayınevi diyen ve çoğunun sadece bir matbaa ile anlaşması olan bu kurumların bir çoğu, size yayıncılık ve yazar terimleriyle yakından uzaktan alakası olmayan anlaşmalar sunmaktalar. Kimisi sizden sayfa sayınızı alarak size bir maliyet sunuyor, kimisi baskı masraflarına ve diğer yayın masraflarına ortak olmanızı istiyor. Kimisi de kitap satış rakamları üzerinden kar paylaşmaya sizi teşvik ediyor.

  Çok kafanızı bulandırmadan ben size söyleyeyim, bunların hiçbirinin yayıncılıkla uzaktan yakından alakası yok. Burada hiçbir siteyi ve kurumu kötülemek niyetinden değilim, ancak bu şartlar altında kimse bu ülkeden sağlam eserler, satış rakamları milyonları bulacak kitaplar beklemesin.

  Tanınmış kişileri ve hepimizin bildiği isimleri şöyle ayrı bir köşeye koyuyorum. Şuan ki yayıncılık sistemi, yazar adaylarını ve eser üreten kişilerin yararını gözetmemekle birlikte, onları birer enayi yerine koymaktadır.

  Uluslararası standartlardan bahsedelim. Amerika, Kanada, Avustralya gibi bu sektörün başını çeken ülkelerdeki, hiçbir amatör ya da profesyonel yazar, kendi matbaa masraflarını ödeme gibi saçma sapan bir kuralla baş başa kalmazlar. Bu ülkelerde yazar adayları, eserini en iyi şekilde temsil edecek, satacak, ya da sattıracak kurumları, eserinin sinema ve televizyon anlaşmalarını yapacak ve bundan maksimum kar sağlayacak danışmanları kendileri seçerler.

Şimdi bu durumda bizim ülkemizde seçen kim, seçilen kim soruyorum size. Seçen, kendine yayınevi diyen, hiçbir profesyonellik barındırmayan kuruluşlar, seçilen ise çok az insanın yapabildiği hayal dünyaları yaratabilen kişiler.

Maalesef ülkemizde yayınevi ve matbaa arasında bir kavram karmaşası mevcut.

Kitabı yayınlatmak ve onu satıp gündemde tutundurmak ayrı şeylerdir.


  Bu ikisinin arasında ki ayrım ne zaman yapılır bilemiyorum. Çok fazla umutsuz değilim. Elbette değişecek ama zaman alacak gibi.

Kendimden örnek vermek gerekirse, romanımı bitirdikten bir süre sonra yayınlatabileceğim bir yayınevi bulabilmek için araştırmalara başlamıştım. İlk araştırmalarımın sonuçları bir yumruk gibi yüzümde patlamıştı.

  Ülkemizde yayınlanmamış eserlerin sahibi olan bir yazarı kabul edecek kaç büyük yayınevi var biliyor muydunuz? Hemen söyleyeyim 1 tane. Onunda adını burada anmak istemiyorum. 

  Hadi canım olur mu öyle şey dediğinizi duyar gibiyim ancak durum böyle. Dikkatli okuduysanız büyük yayınevi dedim. Yani büyük sitelerden "şu kitap 1. sıradaymış" dediğiniz eserleri yayınlayan, hepimizin sevdiği aşina olduğu sanatçılarımızın eserlerini yayınlayan büyük yüce haşmetli yerlerden bahsettim. Geri kalanlarını biliyoruz zaten.

  Hatta o büyük firmaların İnternet sitelerinde, koca koca yazılarla, "Kitap başvurusunda bulunmayın" yazdığını da gördüm. Bu ne demek biliyor musunuz? Hemen açıklayayım.

Benim bünyem o kadar geniş ki, ben İngiltere'den, Amerika'dan işi bitmiş, satmayan yazarların telif haklarını ucuza alıp onları burada bir Tanrı yapabiliyorum. Sen kimsi ki!

Yağmurda Cinayet:Yazan Thomas Ejdah. (Uydurdum bunu)

"Vay be. Alayım şu kitabi bi okuyayım. Kitabın kapağındaki isim yabancı baksana. Vardır bi numarası okunur herhalde. Yayın evi kimmiş. Aa bizden bir yayın evi."

  Araştırmalarım sırasında Amerika'daki amatör yazarların toplanıp kitaplarımızı nasıl satarız diye harıl harıl tartıştığı bir forum sitesine üye oldum. Konulara göz gezdirirken neler buldum size ne anlatmak isterim ne de hatırlamak. Ancak o forumda bir başlık çok dikkatimi çekti.

"Türkiye'den kitabıma talip var sizce ne yapmalıyım?"

 Başlık aynen böyleydi. Cevaplardan biri yayınevini Googlemayı öneriyor, bir diğeri Türkiye'deki yayın evlerinin kitap yayınlatmada ne kadar karlı olduğunu söylüyor, bir diğer üye kitaplarından birini çaldırdığını telif haklarını elinde tutamadığı için bir hak iddia etmediğini savunuyordu.

  Tabloyu iyi okudunuz mu? Ne kadar üzücü değil mi? Koca koca yayınevleri, sırf yayınlanmış orta profesyonel olan yazarın kitabını, bizim ülkemizdeki yazarlara tercih ediyor. Neden mi? Riski az ve satış oranları daha yüksek. Yurt dışından işi bitmiş, hiçbir yayınevi ile anlaşması kalmamış bir yazar bul, kitabı bir çevirmene yolla, bastır, tekel konumundaki pozisyonunu kullanarak onu sanki çok matah bir esermiş gibi tanıt, reklamlarını yayınlat ve sene sonunda da yazara hatırı sayılır bir çek yolla.

  Sizde elinizde kitabınızı yayınlatmak için tanıtım metinleriyle, kendine yayınevi diyen aslında matbaa olan sitelerde araştırın tırmalayın durun. Hiç adil gözükmüyor değil mi? Evet aynen öyle.

 Durum böyle olunca bende araştırmalarımı Google kaydırdım. 2. hatta 4. sınıf kurumlara da şöyle bir göz gezdirdikten sonra en basit tabiriyle vazgeçtim. Sonra sadece merak ettiğim için dedim ki kendime " acaba bu işleri gavurlar nasıl yapıyor?" Başladım araştırmaya. 

  İlk araştırma sonuçlarımda vazgeçmemi öneriyordu. Ancak ben, artık kitabımı yayınlatmaktan çok, ülkemizde bulunmayan bir meslek grubunu aramaya başladım. 

The Edebi Menajer

  Bu mesleği yapan kişilerin görevi ne biliyor musunuz? Bütün gün ofislerinde, evlerinde oturup Query ( Tanıtım metni) diye tabir edilen, kitabınızın özetini barındıran e-postaları ya da mektupları okumak. Beğendiklerini çalışma listesine almak. Yazarla bağlantıya geçmek. Bundan sonrası bir menajer, temsil ettiği kişi için neler yaparsa aynısını yapmak üzerine kurulu. En üzücü olanı ne biliyor musunuz? Kitabınızı yayınlatmak için yayınevi bulmak, kitabınızı uygun kurumlarda sattırmak, televizyon ve sinema anlaşmalarını ücretsiz yapmaları.

  Yok canım! Aynen öyle. Siz para kazanmadan sizden 1 kuruş bile almıyorlar. Peki, ülkemizde The Edebi Menajerler yok mu? Var; ama sizin için burada değiller. Yurt dışındaki menajerler de ülkemizde dışarıya dönük yayın politikasını öğrenmiş durumda. Amerika, İngiltere, Avustralya v.s gibi ülkelerdeki büyük yayınevlerinin diğer ülkeler de açık tuttukları edebi menajerlik ofisleri var. Ancak bu ofisler size çalışmaz. Kendi ülkelerindeki yazarları burada pazarlamak için çalışırlar. 

  Bizim yayınevlerimizi arayarak, çok daha büyük firmaların isimlerini kullanarak randevu alırlar. Bu randevu talebini duyan yayın evlerimizin de gözlerinde dolar işareti çıktığından, ne seni nede beni göremezler.

Neyse. Ben yaşadıklarımı aktarmaya devam edeyim. Çok karamsar bir yazı oldu bu beh!

  Araştırmalarımın sonunda kitabımı uluslar arası zeminde satacak internet sitelerine başvurmak zorunda kaldım. Amazonun, amatörler için hazırladığı e-kitap sekmesi, başvuruyu onayla butonuna tıkladıktan sonra, " Maalesef Ülkeniz için bu hizmeti vermemekteyiz." uyarısını verdi.

  Bu ne demek. Sen buralarda dolaşma. Biz zaten buralardayız. Yok ya daha fazla yazıp da kimsenin şevkini kırmayacağım. Durum böyleyken zaten üç beş tane kalmış hevesli insanı da ülkeme kaybettirmek en büyük kötülük olurdu sanırım.

  Ben sadece içinde bulunduğunuz tabloyu ayrıntılı bir şekilde görmenizi istedim. Tüm bu olanların sonunda"İyi de kardeşim ben kitabımı nasıl etkili bir şekilde yayınlatacağım?" dediğinizi duyar gibiyim. Bu soru bir paradoks yaratır. Cevabı yok. En azından benim bildiğim bir cevabı yok.


8 yorum:

  1. Peki ya bu the edebi menajerler iyi çevrilmiş bir kitabı yayınlatmak istemezler mi? Umutsuzluğa düşmemek elde değil...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette isterler. Dil sorunu ortandan kalkınca sıra eserin pazarlanabilirliği ve öenajerin elimdeki işlerin çeşidine geliyor. Yani adamın elinde sizin gönderdiğiniz eserin benzerleri olabilir. Konu tutar karakterleri beğenmez v.s Her zaman umut var elbette. Birinin yerden yere vurduğu çalışmanız bir diğeri için kutsal metindir. Hepsinin dediği gibi bu çok yönlü ve göreceli bir iş. Doğru kişiyi doğru zamanda yakalamak meselesi.

      Sil
  2. Ya da sorunun cevabı şu. Eğer kurallar bize karşı çalışıyorsa biz de kuralların üstüne çıkmalıyız. Elbette önce şunu sormak lazım. Bugünün ünlü Türk yazarları bu işe nasıl başlamış? Ancak bunun ötesinde, kişisel düşüncem öncelikle amatör yazarların birbirine destek vermesi. Hatta keşke spor klüpleri gibi yazarlık veya edebiyat klüpleri kurulsa. Edebiyat klübü derken, sadece klasikleri okuyanların katıldığı klüpleri kastetmiyorum. O da ayrıca yapılabilir, ama keşke bunun ötesinde herkes kendi hikayesini de yazmaya teşvik edilse. Belki bir noktada bu klüpler kimi eserleri yayınlayacak, hatta reklamını yapacak güce de ulaşabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke bahsettiğin gibi klüpler olsa. Hiç yok demiyorum. Benim yakın çevremde bile buna benzer toplantılar yapan gruplar var. Ama çıkan sonuç ne? Ben Los Angeles'a gönderdiğim bi başvurunun cevabını 2. Haftada alırken; Eskişehirden İstanbul'a yanıt 6 ayda geliyor. Şişman ve ağır bir sistem bu. Biraz tekelleşmiş belli başlı isimleri seri halinde yayınlanan eserleri etrafında tüm sistemin mutlu olduğu bir düzen. Batının iyi yönlerini alamamışız bu konuda ne diyeyim😀

      Sil
  3. Merhaba Query ve snynopsis kısımlarını yazdık Ve olumlu bir dönüş aldık Bundan sonra bizden istenenler nedir? Kitabı Türkçeden İngilizceye kendi imkanlarımızla mı çevireceğiz yoksa edebi menejer bu konuda yardımcı oluyor mu? Ayrıca yazılarınızın bazılarını okuma imkanım oldu çok yardımcı oldu teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Tebrikler o halde. Çeviri için kesin bi'şey söyleyemem. Her yayınevinin kendine göre bir çeviri prosedürü var. Kimi kendi yaptırır kimi bunu sizden bekler. Query ve synopsis aşamalarından sonra genellikle eserin ilk bölümü yada ilk 2 bölümü istenir. Bazı yayınevleri ilk kısımları değil eserin tamamını isteyebilir. Özetle sonraki adımın ne olacağını başvurduğunuz kurumun size bildirmesi gerekiyor.

    YanıtlaSil
  5. 25 yıldır bir şeyler yazmaya çalışıyorum ilk olarak Ceneviz deresi isimli
    384 sayfa kitabım basıldı ancak tam sevinecekken yayın evi iş değişikliği yaptı ve baskıları devam etmedi! İkinci kitabım, Ölüm geçidi, 396 sayfa olarak basıldı ancak buda yeterince tanıtılmadığı için netice alamadım! son olarak 350 ve 550 sayfa değerinde çalışmam var. sorsanız mutlu muyum hayır...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. malesef yazar çizer insnaların büyük bir bölümü ülkemizde mutsuz. ensest ilişkiler barındıran ucuz kişisel gelişim içerikli şeyler ve onların alıcıları çoğunlukta şuan. Ben kişisel size devam etmenizi öneririm. Bende ilk romanımı bitirdim yayınlatamadım. Ancak önce kendim için yazıyorum okunursa ne ala.

      Sil